top of page

xxxxxxxxxxxxxxx xxxxxxxxxx

ayurvedik_zayiflama.jpg
Ayurvedik

Ayurveda eski Hint tıp sistemidir. Yaşı tam olarak bilinmemekle beraber geçmiÅŸi birkaç bin yıl öncesine kadar dayanır. Ayurveda sıradan bir tıp sistemi olmaktan çok içinde birçok yasakların da bulunduÄŸu yaÅŸamla ilgili talimatlardır. DiÄŸer bir deyiÅŸle Ayurveda yaÅŸam tarzı- yaÅŸam ya da uzun ömür bilimidir.

 

Ayu=yaÅŸam, veda=bilgi,bilim  anlamındadır. Ayurveda’nın ortaya çıkışı eski Vedik metinlerde “ riÅŸi “ (aydınlatılmış bilge)lerin yaptığı bir toplantı hikayesi ile tasvir edilir.

 

Yakın geçmiÅŸte ise Hindistan’ın Ä°slami ve Avrupalı güçler tarafından peÅŸpeÅŸe iÅŸgal edildiÄŸi dönemlerde Ayurveda kaybolmuÅŸ veya aktif olarak baskılanmış, yerine de diÄŸer geleneksel tıp yöntemleri getirilmiÅŸtir. Büyük önem taşıyan klinik ve teorik bilgiler kaybolmuÅŸtur. Hindistan 1947’de politik bağımsızlığını kazandıktan sonra Ayurveda canlanmaya baÅŸlamış ve 1971’de Hindistan’ın resmi saÄŸlık sisteminin bir parçası haline getirilmiÅŸtir.

 

ÇAÄžDAÅž AYURVEDA

 

1971 yılına dek Hindistan’da sadece batı ülkelerine özgü saÄŸlık sistemi uygulanmaktaydı. Ayurveda’yı tekrar canlandıran  Ayurvedik  hekimler  kaybolan eski bilgileri ve uygulamaları klasik metinlere de uygun olarak daha kapsamlı ve enetegre hale getirmek için yıllarca çok emek harcamışlardır.

 

MAV ( Maharishi Ayur-Veda) ÇAÄžDAÅž AYURVEDA

 

Maharishi Mahesh Yogi 40 yıllık çabayla eski Vedik bilgiyi batı bilimi ile bütünleÅŸtirmiÅŸtir. Öznel ve nesnel yani zihinsel ve fiziksel yaklaşımları birleÅŸtirerek Veda bilimini oluÅŸturmuÅŸ ve tüm bilim dallarını bu entegre yaÅŸam anlayışı ışığında öÄŸreten üniversiteler kurmuÅŸtur.

 

MAV günümüz Hindistan’ında yerleÅŸik bulunan kültürlerin orjinal tıp geleneÄŸi olan Ayurveda’dan köken alan, sistematik bir ÅŸekilde geliÅŸtirilmiÅŸ  ve  üzerinde titiz çalışmalar yapılmış bir tıp sistemidir. Bu özel Ayurveda sistemi tam olarak bir araya getirilmiÅŸ bir sistem olup teorik yapısı, bilgi daÄŸarcığı, eÄŸitim ve uygulamaları belirgin ÅŸekilde ortaya konulmuÅŸtur. Dünya çapında akademisyenler, bilim adamları ve batılı hekimlerin de iÅŸbirliÄŸi ile dünyanın dört bir yanında  ( Hindistan, Avrupa, Japonya, Afrika, Rusya, Avustralya, Kuzey ve Güney Amerika ) MAV konusunda özel eÄŸitim almış hekimler tarafından uygulanmaktadır.

 

AYURVEDÄ°K YAKLAÅžIMLAR

 

Ciddi hastalıklar bir anda ortaya çıkmaz. Tomografideki bir lezyon, EKG deki bir ritim bozukluÄŸu, tahlillerdeki saÄŸlıksız deÄŸerler ortaya çıkmadan çok önce hastalıklar oluÅŸmaya baÅŸlamıştır. Benzeri tetkik ve tanı yöntemleri genel olarak hastalıklar ancak tahlillerde saptanabilecek hale geldiÄŸinde hastalığı saptar.

 

Ayurvedik yaklaşımlar hastalıkları ortaya çıktıktan sonra tedavi etmekten veya sadece semptomları ele almaktan daha çok hastalıkları oluÅŸturan nedenlere yönelik yaÅŸamda uygulanması gereken disiplinleri içerir. MAV modelinde hekimin görevi nispeten saÄŸlıklı görünen bir hastanın bile ideal durumdan ne kadar uzaklaÅŸtığını saptamak ve onu ideal duruma yeniden getirmek için gerekli olan ÅŸeyleri yapmaktır. Hastalıklar bu ÅŸekilde önlenir ve böylece ilaç tedavilerine olan bağımlılıkların ve ilaçların yan etkilerinin riskleri de azalır.

 

Klasik Ayurvedik metinler hastanın parçalar halinde deÄŸil bir bütün olarak tedavi edilmesini söyler. KiÅŸi bilinç, zihin ve beden olarak üç açıdan oluÅŸur ve gerçek ve eksiksiz bir saÄŸlık hizmeti olan Ayurveda bu üç açıyı da kapsayan yaklaşım segiler.

 

KiÅŸinin varoluÅŸunda ilk önce zihin belirir, beden öznel diyarın yoÄŸunlaÅŸmasıyla zihinden sonra geliÅŸir. Zihin ve bedenin asıl kaynağı ise bilinçtir.

 

MAV hekimleri kiÅŸiyi bu üç boyutta ele alır, bedeni bir eko sistem olarak görür.

 

*Öncelikle hastadaki dengesizliklerin doÄŸası fiziksel-anatomik prensipler üzerine kurulu 3 doÅŸa ile belirlenir. Sonra dengenin tekrar kurulması için bir dizi yöntem uygulanır.

*Beslenme ve diyet yöntemleri

*Günlük rutinler

*Transandantal meditasyon (TM)

*Arındırma terapisi  ( aromaterapiler, müzik terapileri)

*Bitkisel gıda takviyeleri

 

 

*Egzersiz programları (nörorespiratuvar ve nöromusküler bütünleÅŸme egzersizleri)

 

 

DOÅžALAR

 

Homeostasis denilen mekanizma ile bedenin tüm iç dengesi ve yaÅŸamsal metabolizmaları korunarak mümkün olduÄŸunca sabit bir iç çevre saÄŸlanmış olur.

 

Ayurveda ile bedenin iç dengesi desteklendiÄŸinde savunma mekanizmalarının korunması ile bağışıklık sistemi güçlenir ve dejenerasyon azaltılmış olur. Ayurveda’ya göre bu dengenin temelini DOÅžA denilen üç organize edici prensip oluÅŸturur. DoÅŸalar bilincin belirmemiÅŸ alanından maddenin belirmiÅŸ alanına doÄŸru geliÅŸen filizlenmeler arasında yer alan unsurlardır. DoÅŸaların bedenin hareketi, enerji üretimi ve yapısal özellikleriyle ilgili iÅŸlevleri vardır. Hem zihinsel hem bedensel etkileri bulunur.

 

Ayurveda hastalıkları doÅŸaların doÄŸal dengesinin bozulması olarak gördüÄŸünden patogenezi anlamak için doÅŸalar kullanılır. Hastada veya kiÅŸide iÅŸlevsel olarak baskın doÅŸa saptanarak hem hasta için doÄŸru bir tedavi planlanabilir hem de koruyucu uygulamalar bireyselleÅŸtirilebilir. Oysa batı tıbbında hastalık genellikle semptomların ortaya çıkmasıyla saptanır.

 

DoÄŸuÅŸtan veya genetik olarak getirilen özellikler dışında diyet, yaÅŸam tarzı, stres ,duygu ve düÅŸüncelerle ilgili faktörler de mevsimler ve yıllar boyunca iç dengelerin bozulmasına neden olur. Ayurveda’nın düzenli uygulanması zaman içinde fizyolojik dengesizlikleri ortadan kaldırır.

 

HASTALIK OLUÅžUMUNUN 6 EVRESÄ° VE DOÅžALAR

 

1. evrede doÅŸalardan birisi olması gerekenin üzerinde bir artış gösterir.

2. evrede biriken doÅŸalar aşırılaşır ve ait olduÄŸu yerlerden baÅŸka yerlere doÄŸru yer deÄŸiÅŸtirme eÄŸilimi göstermeye baÅŸlar.

3. evrede aşırılaşmış olan doşa bedene yayılmaya başlar.

 Bu ilk 3 evre içinde hiçbir belirti hissedilmez, sedece iyi bir Ayurvedik hekim nabız muayenesi ile dengesizlikleri saptayabilir.

4. evrede bedende gezinmekte olan doÅŸa ait olduÄŸu yer dışında bir yere yerleÅŸir. Bu evrede ilk belirtiler ortaya çıkar.

5. evrede beden tipi, iklim ve mevsimlere baÄŸlı olarak belirtiler ortaya çıkar.

6. evrede hastalık tüm ÅŸiddeti ile baÅŸ gösterir, bu evredeki tedavi erken evrelere oranla daha zordur. Hastalık fizyolojik olarak ilerlemiÅŸ ve kronikleÅŸme ihtimali artmıştır.

 

Ayurvedik yaklaşımlar batı tıbbı için mükemmel bir tamamlayıcı unsurdur. Nitekim günümüz hekimleri artık fonksiyonel veya psikosomatik hastalık tanımlamalarından tatmin olmamaktadır. Hastalık nükslerinin önlenememesi, hastalıklara engel olunamaması, saÄŸlıklı görünen kiÅŸilerin kalp krizi gibi nedenlerle aniden hayatlarını kaybetmeleri veya tedavide kullanılan ilaç veya uygulamaların ciddi riskleri ve yan etkilerinin saÄŸlık hizmetlerinin kaçınılmaz özellikleri olarak kabul etmek zorunda kalınması gerçekten rahatsızlık ve acı vermektedir.

 

                                  

BESLENME VE DÄ°YET

 

Ayurveda’ya göre saÄŸlık ile hastalık arasındaki fark saÄŸlıklı ve saÄŸlıksız diyet arasındaki farka baÄŸlıdır ve hastalık yanlış beslenmenin sonucudur.

 

1. prensibe göre besinlerin etkisi öyle derindir ki Vedik farmakoloji bilimi besinleri tıpkı ilaçları analiz eder gibi analiz eder.

Besinler sadece protein, vitamin, karbonhidrat, mineral veya diÄŸer mikro elementlerden oluÅŸmaz, aynı zamanda besinde enerji ve zeka ağı da bulunur. Besin bedene sadece madde ve enerji katkısında bulunmakla kalmaz, entropinin düzen bozucu etkilerine karşı koyan mekanizmaları da düzenler, bedenin dinamik paternlerinin denge durumunun korunmasına yardımcı olur. Denge ve düzenin korunması da saÄŸlığın temeli olarak kabul edilir.

 

2. prensibe göre besinin tadı basit bir aksesuar deÄŸildir, tadların anlamları önemlidir. Neyse ki tad besin ile aramızdaki en doÄŸal baÄŸlantıdır. Her tad doÅŸa üstünde güçlü bir etki yaratır.

Ayurveda’ya göre en temel kural her öÄŸünde her tad gurubundan bir ÅŸeyler olması gerektiÄŸidir. Tam bir beslenmenin saÄŸlanması ve doÅŸa dengesinin idame ettirilmesi için bu gereklidir.

Modern toplumlarda alışkanlıklar, kalabalık ÅŸehir yaÅŸamı, stres, zaman sıkıntısı gibi nedenlerle bedenin doÄŸal tercihleri önemsenmez olur, yoÄŸunluk olarak hep belli tür gıdalar ve tadlar yenilir. DoÅŸalar da zamanla deÄŸiÅŸir, dengesizleÅŸir.

Ayurveda tüm besinleri 6 tad grubundan birine sokarak sınıflandırır. 6 tad ÅŸunlardır: tatlı,ekÅŸi, tuzlu, keskin-yakıcı (acı-baharatlı), bitter, kekremsi. Tadlar doÅŸaları arttırır veya azaltır.

KiÅŸi için ideal olan tad dengesi kiÅŸinin beden tipine baÄŸlıdır.

Ayurvedik hekimler tadları düzenleyerek tedaviye büyük katkı saÄŸlar.

3. prensibe göre aynı besinin farklı kiÅŸiler için etkileri farklıdır. Bir kiÅŸi için yararlı olan bir besin baÅŸkası için zararlı olabilir.

Beslenme ÅŸekli ayarlanırken iÅŸlevsel olarak hakim olan doÅŸa tespit edilip onu dengeleyecek veya saflaÅŸtıracak bir yöntem kullanılır.

 

4. prensibe göre yenen ÅŸey kadar onun nasıl sindirildiÄŸi de önem taşır. Sindirilemeyen ideal bir diyet zararlı bile olabilir. Sindirilemeyen besinlerin son ürünleri ve toksinleri sadece ağırlık, küntlük, uyuÅŸukluk gibi hisler vermekle kalmaz, sinsi bir ÅŸekilde hastalıklara zemin de hazırlar.

Alınan besin, besleyici unsurlarla dolu bile olsa yeterince sindirilemediÄŸi zaman tüm beden için zararlı ve kanalları tıkayıcı etki gösterir.

Ayurveda kiÅŸinin uygunsuz alışkanlıklarını deÄŸiÅŸtirmesi ve bedeninden gelen mesajları dikkate alabilmesi yönünde çalışır.

 

Ne zaman yemeli..

Ana öÄŸün sindirimin en güçlü olduÄŸu öÄŸle saatlerinde yenmeli, kahvaltı ve akÅŸam yemeÄŸi hafif olmalıdır.

 

Bir önceki öÄŸün tam olarak sindirilmeden baÅŸka bir ÅŸey yenmemelidir. Gün boyunca atıştırıp durmak sindirim sistemini zorlayarak sindirilmemiÅŸ son ürünlerin artmasına yol açar.

 

Açlık düzeyi dikkate alınmalıdır. Aslında bir önceki öÄŸün sindirilmeden açlık ortaya çıkmaz. Oysa günümüzde alışkanlık üzerine, tutku veya duygusal açlık nedeniyle ya da sosyal faaliyet ÅŸeklinde ve öÄŸrenilmiÅŸ bir davranış olarak yemek yemekteyiz. Bunları göz önünde tutarak gerçekten aç olup olmadığımızı belirledikten sonra yemeliyiz.

 

ÖÄŸün saatlerinin düzenli olması sindirimin daha iyi olmasını saÄŸlar.

 

Ne kadar yemeli...

Mide kapasitesinn dörtte üçü kadar yenmelidir. Bu yaklaşık iki avuç dolusu eder, böylece sindirim enzimlerinin çalışabilmesi için yer kalmış olur.

KiÅŸi yediÄŸinden tatmin olduÄŸunda, ancak tam doymadığını hissettiÄŸinde bu kapasitesinin dörtte üçüne ulaşıldığının göstergesidir. Tam doymak ise bu kapasitenin yüzde yüzüne ulaşılması ve besinlerin mideyi geniÅŸletmesi demektir.

Aşırı yemek yenmesi sonucu iyi sindirilemeyerek ortaya çıkan zararlı son ürünler hastalıklara zemin hazırlar.

 

Nasıl yemeli...

BirÅŸeyler okumak, iÅŸ yapmak, TV izlemek, araç kullanmak gibi dikkati gıdadan uzaklaÅŸtıran eylemlerde bulunulmamalı, sakin bir atmosferde, sadece yiyeceklerin tadına vararak yemek yenmelidir.

 

Duygular bedenin fizyolojisini deÄŸiÅŸtirir. Besinleri yerken sahip olduÄŸumuz duygu ve ruh hali bedenin biyokimyasını deÄŸiÅŸtirir. Buna baÄŸlı olarak da sindirimin niteliÄŸi, sindirim ürünleri ve tüm bedensel durum etkilenir. Bunlar göz önünde tutularak üzüntülü, sinirli veya keyifsizken yemek yememeli, öÄŸünü bir süre geciktirmelidir.

 

Tartışmalardan uzak, aile veya dostlarla sakin, huzurlu ve müteÅŸekkir hislerle yemek yenmelidir.

 

Daima oturarak yenmelidir.

 

Yerken konuÅŸulmamalıdır. Çünkü konuÅŸurken hem gıdalar yeterince çiÄŸnenmeden yutulur ve sindirimi zorlaşır hem de nefes ayarlanamazsa gıdayı ciÄŸere kaçırma ihtimali artar.

 

Hızlı yemek de aynı aşırı yemenin sonucunda olduÄŸu gibi iyi sindirilemeyen son ürünler ortaya çıkararak hastalıklara zemin hazırlar.

 

Taze ve saÄŸlıklı gıdalar tercih edilmelidir. BeklemiÅŸ besinlerin canlandırıcı ve düzenleyici etkileri kaybolmuÅŸtur ve sindirimi de güçtür.

 

Serbest radikal oluÅŸumuna yol açan çeÅŸitli gübreler ve ilaçlarla kirletilmeden yetiÅŸtirilmiÅŸ organik gıdalar kullanılmalıdır.

 

Besinlerin piÅŸirilmesi sindirimi kolaylaÅŸtırır. Protein, yaÄŸ ve karbonhidratların parçalanıp sindirilmesi piÅŸirmeyle kolaylaşır. Ancak aşırı piÅŸirme önerilmez. Meyvelerin de güneÅŸ ile zaten piÅŸirilmiÅŸ olduÄŸu düÅŸünülür.

 

SoÄŸuk içeceklerden kaçınılır, içeceklerin ılık veya oda ısısında olması önerilir. SoÄŸuk su sindirim enzimi üreten mide hücrelerinin iÅŸlevini güçleÅŸtirir.

 

Yemekten önce, yemek sırasında veya sonrasında fazla miktarda su içilmemelidir çünkü fazla alınan su sindirim enzimlerini seyreltip sindirimi yavaÅŸlatır. Besinlerin yumuÅŸaması için ancak makul miktarda su alınmalıdır.

 

 

Yemek bittikten sonra hızla sofradan kalkılmamalı, kısa bir süre de olsa sakince oturup sindirimin stressiz bir ÅŸekilde devamı saÄŸlanmalıdır.

 

 

GÜNLÜK RUTÄ°NLER, DOÄžADAKÄ° RÄ°TÄ°MLER

 

DoÄŸada bir gezegenden bir atoma kadar herÅŸey düzenli ve sistematik döngülerle hareket eder. Botanikten astronomiye kadar her sistemin ritmik bir döngüsü vardır.

 

Ä°nsan bedeni de hassas bir günlük yani sirkadiyen döngüye sahiptir, bu günlük döngü 23 - 26 saatliktir. Ayrıca 15 - 30 günlük aylık yani lunar, bir yıllık yani solar döngüleri de vardır. Bunun dışında gelgitlerle uyumlu döngüleri de bulunur.

 

Bu döngüler bedendeki tüm iÅŸlevleri etkiler.

 

Hastalıklar günün ve yılın farklı zamanlarında bedeni farklı ÅŸekilde etkiler.

 

DoÄŸal döngümüze uymayan rutinler ve alışkanlıklar bedenin bağışıklık gücünü ve verimini azaltır. Çok basit bir örnek olarak elektriÄŸin varlığı bile insanların geceleri çalışabilmelerini saÄŸlamakta, gece eÄŸlenmelerine veya deÄŸiÅŸik faaliyetlerde bulunmalarına olanak saÄŸlamakta ancak gece uykusunun süresinin ve kalitesinin deÄŸiÅŸmesi ile bedenin doÄŸal rutinini bozmaktadır.

 

Ayurvedanın saÄŸlığı düzeltme yollarından biri de kiÅŸinin günlük rutinini doÄŸadaki ritimlerle senkron hale getirmektir.

 

DoÄŸrusu bitkisel tedavilerde kullanılan bitkilerin toplanmasının bile yılın ve günün belirli zamanlarında olması gerekmektedir, bitkilerin bile biyoritimleri vardır.

 

Erken yatıp erken kalkmak hem hastalıklardan korunmada hem de tedavide kullanılan en temel öneridir. 24 saat içindeki 8 er saatlik süreçlerin her birinde bedenin hormonal ve iÅŸlevsel faaliyetleri deÄŸiÅŸiklik göstermektedir. Bu nedenle gecenin ilk saatlerindeki uyku daha dinlendirici ve tazeleyicidir. Saat 22 civarında yatıp sabah mümkün olduÄŸunca güneÅŸ doÄŸmadan hemen önce kalkmakla gün boyu daha berrak zihinli ve zinde olunur.

 

Geç yatıp geç kalkma alışkanlığında olan insanların bile günlük rutini inanılmaz ÅŸekilde yeniden düzenlenebilmektedir.

 

Sindirim durumumuz güneÅŸin en tepede bulunduÄŸu gün ortasında en güçlü haldedir. Bu nedenle en ağır öÄŸün öÄŸle saatlerinde yenmelidir. Kahvaltı ve akÅŸam öÄŸünleri nispeten hafif olmalı, et yoÄŸurt peynir gibi ağır, mayalı ve sindirimi güç gıdalar bu öÄŸünlerde yenmemelidir.

 

Aşırı yemek uyuÅŸukluk ve hazımsızlığa neden olur, sindirim ve uyku problemlerine yol açar.

 

Sindirimin ilk yarım saatinde besinler tükrük ve mide enzimleriyle ıslatılıp yumuÅŸatılır. Sonraki bir buçuk saatte ise sindirim enzimleri, asit ve safra gıdaları parçalar. Bu sırada yalancı açlık denen durum geliÅŸebilir. Bu durumda sadece su içilerek açlık hissi kolayca atlatılır. Son aÅŸamada da sindirilen gıdalar barsakta ilerlemeye baÅŸlar. Tekrar yemeden önce gıdanın barsaktaki ilerleyiÅŸinin tamamlanmış olması gerekir yoksa akış bozulur, sindirim zorlaşır. Bu nedenle Ayurvedik hekimler mükellef bir yemeÄŸin ardından 3 saatten uzun bir süre geçmeden tekrar kesinlikle bir ÅŸey yenilmemesini önerirler.

 

Aşırı, sık, uygunsuz zamanda, öÄŸün zamanına uygun olmayan içerikte ve nasıl yediÄŸimize özen göstermeden yediÄŸimizde sindirim son ürünlerinin de artmasıyla bağışıklık sistemimizi zayıflatmış oluruz.

 

Diyette mevsimsel faktörler de göz önünde tutulmalıdır.

 

Egzersiz ölçülü bir ÅŸekilde yapılmalıdır. Ölçüden kastedilen ÅŸey kiÅŸinin azami kapasitesinin yaklaşık yarısı kadar ağırlıkta egzersiz yapmasıdır. Ancak bu egzersizin rutin olarak her gün yapılması gerekir.

 

Egzersiz için en uygun zaman sabah güneÅŸin doÄŸmasından saat 10 a kadar geçen zamandır. Yine de bazı ÅŸeylere dikkat etmek ÅŸartıyla günün kalan kısmında da egzersiz yapılabilir. Ana öÄŸünün alınması gereken öÄŸle civarında spor yapılmamalıdır. Özellikle sıcak mevsimlerde gün ortasında egzersiz yapılmaz. ÖÄŸleden sonra egzersiz yapılabilir.  AkÅŸamları da yatma saatine yakın yorucu egzersizler yapılmamalıdır ama akÅŸam yemeÄŸinden sonraki yürüyüÅŸler saÄŸlıklıdır.

 

ÖÄŸünün üzerinden 1,5-2 saat geçmeden egzersiz yapılmamalı, egzersizden sonra da öÄŸüne baÅŸlamak için en az yarım saat geçmesi beklenmelidir.

 

Egzersiz gereksinimi sıcak yaz döneminde en az, ilkbahar ve kış döneminde ise en çoktur.

 

Arınarak güne baÅŸlamak çok önemlidir. Arınmak önceki günün ve gecenin atıklarından ve toksinlerinden temizlenmek demektir.

 

Sabah ilk olarak barsakların boÅŸaltılması, diÅŸlerin ve dilin temizlenmesi ardından ılık susam yağı ile gargara yapılması, takiben yine ılık susam yağı ile tüm vücudun ve cildin özel hareketlerle masajı ( abhyanga ) ve son olarak da ılık bir duÅŸ yapılması önerilir.

 

Ayurveda arınma terapilerinde çok çeÅŸitli yaÄŸlarla deÄŸiÅŸik uygulamalar yapsa da günlük rutinde uygulanan abhyanga en önemlisidir.

 

Abhyanga (susam yağı masajı) saflığı bozan unsurları eklemlerden ciltten ve dokulardan nazikçe uzaklaÅŸtırır. Bu saf olmaya unsurlar hücresel metabolizma sonucu ortaya cıkan atıklar veya dışarıdan aldığımız kimyasal vaya toksik maddelerdir.

 

Bu masaj cilt, cilt altı dokuları, kasları, eklemleri canlandırır, kayganlaÅŸtırır ve esnekliÄŸini arttırır. KiÅŸiyi daha dayanıklı, güçlü ve yaÅŸlılıktan daha az etkilenir kılar.

 

Cildimiz sadece büyük bir bariyer deÄŸil, aynı zamanda önemli bir immünolojik ve hormonal organımızdır da. Bu masajla cilt ve ciltaltı önemli organlarımızın kanlanması ve fonksiyonu da düzenlenmiÅŸ olmaktadır.

 

Susam yağının en büyük özelliÄŸi %40 ının linoleik asitten oluÅŸmasıdır. Bu özellik nedeniyle özellikle patojen bakterilerin üremesini engeller, güçlü anti-inflamatuar etki gösterir ve aynı zamanda anti-karsinojen etkisi bulunur. Anti-oksidan maddeler içerir.

 

Tüm bu nedenlerle Ayurvedik uygulamalarda susam yağının dahili ve harici olarak cok önemli bir yeri vardır.

 

Meditasyon, abhyanga ve ılık duÅŸ ardından önerilen günlük rutin içinde yer alır. Meditasyon sabah ve akÅŸamın erken saatlerinde olmak üzere günde iki kez yapıldığında kiÅŸiyi daha enerjik ve uyanık tutmaktadır.

 

Mevsimsel rutinler de Ayurvedik hekimlerin önem verdiÄŸi etkiler oluÅŸturur.

 

Biyoritmimiz dünyanın kendi etrafındaki döngüsünden etkilendiÄŸi için günlük rutinler uyguladığımız gibi, dünyanın güneÅŸ etrafındaki dönüÅŸünden yani mevsimsel deÄŸiÅŸikliklerden de etkilendiÄŸi için mevsimsel rutinler uygulanmalıdır.

 

Mevsim deÄŸiÅŸiklikleri bedeni zorlayarak ufak tefek rahatsızlıklara yol açar ve daha ciddi durumlara katkıda bulunur.

 

Hava ÅŸartları, günlerin uzunluÄŸu, flora gibi deÄŸiÅŸkenler dengemizi de deÄŸiÅŸtirir. Bazı önemli hormonlarımızın düzeyi, metabolizmamız, vücut direncimiz, tepkilerimiz, ruhsal halimiz mevsimlerden etkilenmektedir. Ayurveda mevsimlerin etkilerini binlerce yıldır dikkate almıştır.

 

Ayurveda mevsimsel rutinleri 3 doÅŸaya uygun olarak 3 mevsim üzerinden düzenler. 3 doÅŸanın da dengede tutulması mevsimsel etkilere uyum saÄŸlamanın anahtarıdır. Çünkü her mevsim belli bir doÅŸanın hakimiyetini sergiler.

 

  1. Ä°lkbahar Rutini -Kafa mevsimi (Mart-Haziran arası) Kafayı azaltan veya daha fazla arttırmayan adımlar içerir.

  2. Yaz Rutini -Pitta mevsimi (Temmuz-Ekim arası) Pittayı yatıştıran yaklaşımlarda bulunulur.

  3. Kış Rutini –Vata mevsimi (Ekim-Åžubat arası)DiÄŸer doÅŸaların önderliÄŸini vata doÅŸa yapar. Vata doÅŸa aşırılaşırsa diÄŸer doÅŸalar da onu izler. Kış rutininde genellikle vata doÅŸayı yatıştırıcı veya azaltıcı adımlar atılır.

 

Mevsimsel rutinler, doÅŸa tipine göre beslenme içeriÄŸi, tadı, egzersiz-masaj-uyku miktarları ve zamanlaması gibi günlük rutinlerin uygulanmasında deÄŸiÅŸiklikler yapılarak oluÅŸturulur.

 

 

BÄ°TKÄ°SEL TEDAVÄ°LER

 

Bitkiler kendilerini iç ve dış kaynaklı toksin ve patojenlere karşı korumak için bazı kimyasal maddeler üretir. Ayurvedik farmakoterapi bitkileri tüm olarak, doÄŸal halleriyle ve içerdikleri tüm unsurlarla birlikte kullanır. Batı farmakolojisi ise aktif maddelerini bitkilerden ayrıştırır ve sonra genellikle onları sentezleyerek üretir.

 

Batı tıbbının ayırarak kullandığı bu aktif maddeler vücutta ayrım yapmayarak sadece gereken yeri deÄŸil diÄŸer yerleri ve organları da etkiler. Toksisitenin ortaya çıkış nedeninin bu olduÄŸu düÅŸünülür. Bitkiler bir bütün olarak kullanıldığında ise içerdikleri diÄŸer aktif olmayan maddelerin hedef dışı yerlerdeki etkileri kontrol altına aldığı düÅŸünülmektedir.

 

Rasayana adı verilen Ayurvedik maddeler genel saÄŸlığı destekleyen bitkisel formüllerdir. Bunlar belirli hastalıkların tedavilerinde faydalı olabildikleri gibi genel olarak saÄŸlığı, bağışıklığı arttırmaya yöneliktirler. Hastalıklara karşı direnci arttırır, doku onarım mekanizmalarını harekete geçirir, yaÅŸlanmaya baÄŸlı bozulmaları durdurur veya geri çevirirler. Genel saÄŸlığı bu ÅŸekilde destekledikleri kabul edilir.

 

 

EGZERSÄ°Z

 

Ayurveda kiÅŸi için uygun olan egzersiz türü ve miktarını belirleyecek farklı bir prensiple çalışır.

 

Kasları ve kardiyovasküler sistemi güçlendirecek konversiyonel egzersizlere ek olarak bedenin esnek olmasını ve aynı zamanda zihin-beden entegrasyonunu hedefler.

 

Konvansiyonel egzersizlerle ilgili önemli noktalar vardır.

 

Ölçülü olunmalıdır. Konvansiyonel egzersizler kiÅŸiye kuvvet kazandırır. Ancak egzersizde sınırların aşılması durumunda kazanımlar azalır ve kiÅŸi bedelini ödemek zorunda kalır.

 

Ayurvedik hekimler kiÅŸinin yoÄŸun bir ÅŸekilde terlemeye baÅŸladığı veya solunumun fazla artmaya baÅŸladığı (ağızdan solumak zorunda kalındığı) noktada egzersizin durdurulması gerektiÄŸini söyler. Bu dozdaki egzersiz kapasitenin %50 si olarak deÄŸerlendirilir ve dengeli bir egzersiz olup saÄŸlık için idealdir. Bu egzersizde %50 sınırının hemen altında olacak bir düzey tutturulmalıdır. %50 sınırı aşılmak üzere oluncaya kadar veya yorulma hissi baÅŸlayıncaya kadar bu hız korunmalıdır.  

 

Egzersizler her gün düzenli olarak yapılmalıdır.

 

Ayurvedanın bu dozdaki egzersizden beklentisi kasları ve kardiyovasküler sistemi güçlendirmenin ötesinde kiÅŸinin fizyolojik iç dengesinin korunmasıdır. Bedeni azami kapasite ile zorlamak kasları ve bazı yönleri güçlendirir ancak sistemin bütünü dengesini kaybeder.

 

Egzersizin yararlı olma nedenlerinden biri de hücrenin enerji santrali olan mitokondria sayısı ve boyutunu arttırmasıdır. Fazladan mitokondria bedenimizi ani olarak tam kapasite ile tepki veya performans gösterilmesi gereken durumlara hazırlar. Fazladan mitokondriaya sahip deÄŸilsek hücrelerimiz aşırı miktarda serbest radikal üretir.

 

Egzersiz sırasındaki zorlanma, kapasitenin %100 ü hatta %80 i ölçüsünde egzersiz yapma metabolik süreçleri hızlandırır. Bu da formda olan kiÅŸilerde bile aşırı miktarda serbest radikal üretilmesine neden olur.

 

Formda olmanın saÄŸlık için en önemli yararı zorlanmalar sırasında oluÅŸan serbest radikal miktarını azaltması ve böylece yaÅŸlanma sürecini yavaÅŸlatabilmesidir.

 

%50 prensibi hemen yararlı olmaya baÅŸlar. KiÅŸi egzersiz sonrası kendisini daha iyi hisseder, neÅŸe ve canlılık kazanır, teÅŸvik olur. Aşırı yoÄŸun yapılan egzersiz sırasında ya da sonrasında ise zorlanma, bitkinlik, tükenmiÅŸlik ve egzersiz yapma konusunda kararsızlık geliÅŸir.

 

Elbette ki sıkı çalışmak ve azami güçlerini kullanmak zorunda olan profesyonel sporcular için bu öneriler uygun deÄŸildir. Ancak onlar da istenmeyen zorlanmaların ve dengesizliklerin birikmesini önlemek, oluÅŸan serbest radikallerin zararlarını azaltmak için günlük rutinler, pançakarma (hücrelerdeki kirlilikleri söküp bedenden uzaklaÅŸtıran dahili ve harici yaÄŸlama-ısıtma-temizleme den oluÅŸan entegre bir iÅŸlemler dizisi), rasayana ve özellikle TM (transandantal meditasyon )ile kendilerini gözetebilir, performans ve saÄŸlıklarını daha iyi hale getirebilirler.

 

Egzersizde yaÅŸ ve baskın doÅŸa tipine göre bireysel farklılıklar bulunur. 25 yaşın altındakiler daha fazla egzersize gereksinim duyarken 40 yaşın üstündekiler daha ılımlı olmalıdır. Vata doÅŸalar için 15-20 dakikalık bedeni hareket halinde tutan düÅŸük hızlı hafif egzersizler en iyisidir. Pitta doÅŸa tipi için yine 15-20 dakikalık kesintisiz, daha hızlıca ama daha ılımlı egzersizler gerekir. Kafa doÅŸalar içinse 15-30 dakikalık yoÄŸun egzersizler uygundur.

 

YürüyüÅŸ, nöromusküler ve nörorespiratuvar entegrasyon egzersizleri herkes için uygundur. Bu egzersizlerin hızı ve uzunluÄŸu hakim olan doÅŸaya göre ayarlanır. KiÅŸisel farklılıklar nedeniyle tercihler deÄŸiÅŸebilir.

 

AYURVEDÄ°K EGZERSÄ°ZLER

 

Nöromusküler entegrasyon (yoga asanaları) ve nörorespiratuvar entegrasyon (pranayama) egzersizleridir. Etkileri kasları ve kardiyovasküler sistemi aÅŸar, sinir sistemi ile solunumun dengelemesini hatta zihin-beden bütünleÅŸmesini saÄŸlar. Zihin-beden-solunumu bütünleÅŸtiren bir tasarımıyla denge ve saÄŸlığın desteklenmesi açısından son derece faydalıdır.

 

Ayurvedik egzersizlerin yapılması için konvansiyonel egzersizlerin bırakılması gerekemez, aksine her iki egzersiz çeÅŸidi birbirini tamamlar.

 

Cildin hemen altında yer alan 107 tane yaÅŸamsal nokta vardır. Bu noktalar hem belirli organ sistemleri üzerinde etkilidir hem de bedenle zihin arasındaki baÄŸlantı noktaları olarak görülür. Ayurvedik egzersizler bu noktaları canlandırarak organları etkiler ve tüm bedende dengeyi arttırır.

 

Yıllar boyu yaÅŸanan fiziksel ve duygusal travmalar en çok omurgada ve 107 yaÅŸamsal noktada birikir. Zihinsel tekniklerle uygulanan fizik ve solunum egzersizleri bu stres bloklarını gevÅŸetip yumuÅŸatır. Böylece fiziksel ve zihinsel esneklik, canlılık ile zihin berraklığı da saÄŸlanmış olur.

 

Nöromüsküler entegrasyon programında asanalar çoÄŸu zaman kullanılmayan kasları esnetip çalıştırır, düzenli olarak uygulandığında yaÅŸ ile kas-iskelet sisteminde ortaya çıkan sertlikleri önler.

 

ÇeÅŸitli asana serileri vardır. Yüzlerce hastalık için çok çeÅŸitli nöromüsküler entegrasyon programı bulunur.

 

Suryanamaskar (güneÅŸi selamlama) eÅŸzamanlı olarak beden-zihin-solunumu bütünleÅŸtiren bir egzersizdir. Aynı zamanda bedendeki bütün önemli kas gruplarını da güçlendirir. Spesifik bir solunum eÅŸliÄŸinde birbiri ardı sıra uygulanan 12 pozisyondan oluÅŸan ve her pozisyonda belirli bir süre kalınması gereken döngülerden oluÅŸur. Her döngü tamamlandıktan sonra sırtüstü uzanıp birkaç dakika dinlenilir.

 

Nörorespiratuvar entegrasyon programı ise solunumun düzenlendiÄŸi bir çalışmadır. Burun deliklerinden sırayla nefes alındığı bu çalışma, fizyolojiyi dengeler, sinir sistemini geliÅŸtirir, pek çok organ için faydalar saÄŸlar.

 

Burun delikleri zıt taraftaki zıt taraftaki beyin yarıküreleri ile iliÅŸkilidir. Bir taraftaki burun deliÄŸinden güçlü bir ÅŸekilde nefes alıp verme karşı taraf beyin yarıküresinin aktivitesini ve performansını arttırır.

 

Burun deliÄŸinin biri kapatılır, diÄŸerinden önce nefes verilir sonra alınır. Hemen burun deliÄŸi deÄŸiÅŸtirilip aksi tarafla da aynı iÅŸlem yapılır. Günde 2 kez, en ideal meditasyondan önce ve 5er dakika süreyle uygulanması önerilir.

 

 

 

Beslenme ve Diyet Yazıları

1209 sokak No:28  Okçular Ortaca MuÄŸla Türkiye

Tel: +90 546 934 9798

Copyrights 2019 Dr.Meltem Hınçal

bottom of page